İçeriğe geç

Allahın nuru ne renktir ?

Allah’ın Nuru Ne Renktir? Bir Filozofun Sessiz Sorgusu

Bir filozof, sabahın ilk ışığında aynaya bakarken yalnızca yüzünü değil, varoluşun kendisini görmeye çalışır. O an sorduğu soru artık gündelik değildir: “Işık nedir?” Peki, eğer ışığın ötesinde bir ışık varsa — eğer Allah’ın nuru diye bir hakikat varsa — o ne renktir? Bu sorunun yanıtı, yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda etik, epistemolojik ve ontolojik bir arayıştır.

Renk, Işığın Sınırlılığı mı?

Işığın Bilgisel Derinliği

Renk, insan gözünün ışık tayfını algılama biçimidir. Yani renk, aslında ışığın kendisi değil, onun yansımasıdır. Bir anlamda renk, sınırlı varlıkların sınırsız ışığı anlamlandırma çabasıdır. Bu nedenle, “Allah’ın nuru ne renktir?” sorusu, aynı zamanda şu epistemolojik soruyu da barındırır: “Biz sınırsız olanı, sınırlı algılarımızla gerçekten bilebilir miyiz?”

Bu noktada bilgi felsefesi devreye girer. Epistemolojik olarak insanın bilme eylemi, deneyim ve akıl arasındaki bir köprüde gerçekleşir. Ancak “Allah’ın nuru” gibi aşkın bir kavram, bu iki alanın da ötesindedir. Çünkü insanın bilgisi sınırlıdır; oysa “nur”un kendisi, bilgiyi mümkün kılan ilk ışıktır.

Etik Bir Bakış: Nura Yönelmek

Işığın Ahlaki Yönü

Etik açıdan bakıldığında, nur yalnızca bir varlık hali değil, bir yönelimdir. Allah’ın nuru, insanın kalbinde beliren bir rehberliktir; iyiye, doğruya, adalete çağıran bir davettir. Kur’an’da “Allah göklerin ve yerin nurudur” ifadesi, bu anlamda hem ontolojik hem ahlaki bir ilkeyi dile getirir.

Bu noktada soru şuna dönüşür: “Nurun rengi, bizim kalbimizin rengini mi yansıtır?”

Eğer kalbimiz kinle, öfkeyle, çıkarla kararmışsa, o nur bize ulaşsa bile bulanık görünür. Ancak saf niyetle bakan biri için nur, renk ötesi bir aydınlıktır. Altın sarısı gibi ilahi bir sıcaklıkla değil; görünmeyen, fakat hissedilen bir varlıkla parlar.

Ontolojik Derinlik: Işığın Kendisi Olan Varlık

Varlığın Nurla İlişkisi

Ontoloji, yani varlık felsefesi, burada devreye girer. “Allah’ın nuru ne renktir?” sorusu, “Varlığın özü nedir?” sorusuyla kardeştir. Çünkü nur, yalnızca bir parıltı değil, varoluşun kaynağıdır. Allah’ın nuru, var olan her şeyin var olma sebebidir. Bu nedenle onun rengi yoktur; çünkü renk, sınırlı olanın bir niteliğidir. Sınırsız olanın rengi olamaz.

Fakat insan zihni, renksizliği anlamakta zorlanır. O yüzden tarih boyunca düşünürler ve sanatçılar Allah’ın nurunu sembolik renklerle ifade etmişlerdir:

– Sûfîler için nur, beyaz bir teslimiyet rengidir.

– Mevlevî geleneğinde nur, altın bir aşkınlığın sembolüdür.

– Bazı tasavvuf yorumlarında ise nur, mavi bir sonsuzluk ve huzur halidir.

Ancak tüm bu renkler, hakikatin yalnızca izdüşümleridir; nurun kendisi, görünen tüm renklerin ötesindedir.

Felsefi Bir Sentez: Bilgi, Ahlak ve Varlıkta Nur

Işığın Bütünlüğü

Epistemoloji, nurun bilinemezliğini; etik, nurun yaşanabilirliğini; ontoloji ise nurun varlıkla özdeşliğini vurgular. Bu üç alan birleştiğinde ortaya şu bütünsel sonuç çıkar: Allah’ın nuru bir renge sığmaz, çünkü renk onun yansımasıdır.

Nur, bilginin aydınlığında sezilir; ahlakın eyleminde görünür; varlığın özünde hissedilir. Onu görmek için göz yeterli değildir — kalp, zihin ve ruhun birlikte açılması gerekir.

Düşünsel Bir Davet

Kendimize şu soruları sormak, belki de nurun ilk yansımasını fark etmek için bir adımdır:

– “Ben, kendi içimdeki karanlıkla nasıl yüzleşiyorum?”

– “Gerçeği görmek için hangi renkli perdeleri kaldırmam gerekiyor?”

– “Nurla aydınlanmak, benim için bilgi mi, ahlak mı, yoksa varlık deneyimi mi?”

Sonuç: Renkleri Aşan Işık

Allah’ın nuru, renklerin kaynağı ama hiçbirine ait değildir. O, gözle değil, kalple görülen; akılla değil, bilinçle sezilen bir hakikattir.

Belki de filozofun aynadaki yansımasında aradığı cevap tam olarak budur: Nur, renksizdir çünkü her rengin içinde gizlidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

mecidiyeköy escort bonus veren siteler
Sitemap
ilbet giriş yapprop money